24 Nisan 2008 Perşembe

15 Nisan 2008 Salı

hacopulo


Mekan ismi değiştirme tiki var bu devlette. Manalı manasız levha değiştiriliyor. Han geçidi neresidir bilen var mı? Ya peki hacopulo geçidi neresidir? Beyoğlu’ndan yolu azbuçuk geçen herkes bilir; en azından bugün, girişinde incik boncuk satılan, ilerleyince çantacıların olduğu, avlusunda amcanın şahane kahvesinin içildiği, madam katia’nın şapkalarının son nefesini hala vermediği bir geçiştir hocopulo.
Bir zamanlar Heral Usta’nın “aşırı kibar” ve “snop” ayakkabılar satmış olduğu, madam Touzet’nin kumaşlarını sergilediği, Ahmet Mithat’ın matbaasına evsahipliği yapmış, Çuhacıyan operasından aryaların yükseldiği bu pasaja özensizce “han geçidi” demek yakışık alır mı? Üst katlarda yaşayan ve yaşamış olan beyoğlulara ayıp en azından.

14 Nisan 2008 Pazartesi

Aya Andrea


Aya Andrea’nın denizcileri koruduğuna inanılır, üstelik Karadeniz’i aşıp İstanbul’a varan Ruslar’ın onun için bir de kilise yaptıkları söylenir. Karaköy Mumhane’de, karatavuk sokağına cephelenmiş, tuğla bir yapının önünden yıllardır geçerim, mecburen, telekoma gitmek için. Bugün şöyle bir kafamı kaldıracak oldum yukarıya, mavi mi desem yeşil mi bir minik kubbe, semtin renklerine tezat yapının tam üstünde başka bir dünyadan gelmiş, konmuş gibi duruyor. Koca kapı açıktı, girdim, her katta sekiz dokuz kapı, trabzanlar işli mi işli, yerde karolar geçen yüzyıldan üstüme üstüme geldiler, upuzun koridorda top oynayan çocuklar sordular “kime bakmıştın abla?” Ne diyeyim? “yukarıya” goool.... bıraktılar beni. Merdivenler bir çanla bitti. Karşımda mütevazi bir ortodoks ahşap kapı. Arkasında bir şapelcik. Meğer Sevgili Aya Andrea buradan korurmuş denizcileri.
Karaköy’de döndüm dolaştım göremedim tümünü, şehir gizlemiş turkuaz kubbeyi. Aniden sarı votka istedi canım.

küçük hikayeler II


Giderek daha sıklıkla görür oldum tentesinde başka kapısında başka isim yazan dükkanları. Eşya şehrin hızına yetişemez olmuş. Denizler kitabevi bir kat yukarı çıktı ve yerini ultra modern bir kuruyemişçiye bıraktı. Memleketçe kuruyemişçi eksiğimiz bir nebze olsun kapanmış, güzel kitap görme rahatsızlığımız da bir miktar ortadan kalkmış oldu.

12 Nisan 2008 Cumartesi

Kanuni sultan süleyman ve hürrem sultan türbesi


Kulağıma çalındı, ya da ben laflarını çaldım; adam arkasından yürüyen gül yüzlü kadınlara; “demek ki neymiş, herşey fani, hepimiz gelip geçiciyiz” diyordu, kendinden emin, dünya bilgisine sahip, kadınlara hakim, en önde yürüyerek. Daha ne ister ki bir adam. Yolunu kesesim geldi. Şöyle de bir bağırasım; “ bu mudur anladığın kanuni ile hürremden, fani değil hiç biri, adam parasını ona buna değil, mimar sinan’a harcamış, bu binayı yaptırmış ki sen burada gez aklın başına gelsin, hürrem, nikahlı, siyasi kadın, böylesine mütevazi bir yerde yatmayı istemiş ki senin arkanda yürüyenler bunu bile akıl etmiyorlar” ah bre adam.

çınaraltı


Çarşının Beyazıt kapı tarafında sahaflara çıkan altı yedi sekiz basamaklı merdiveni vardır, dün hızla o basamaklardan çıkarken bir anda yavaşladım ve hatta durdum, durup şöyle bir arkaya baktım. Burnuma, ilk kitap avımın kokusu geldi. O merdivenleri o günlerde çıkarken yaşadığım heyecanım hafifçe yokladı, o sevmediğim, kızdığım köhne hisse kızdım, hızlandım. Artık oralarda durmuyorum, geçiş olarak kullanıyorum. Yine de dayanamadım Elif’te durdum. Annemin ve benim ayrı ayrı dönemlerde merdivenine çıkıp Aslan bey’i sinirlendirdiğimiz, şimdi ders kitapları, biraz turistik kitap biraz da elif şafak satan kitapçıda. Kulağımdaki küpe durup dururken düştü, kitapların üstüne. Eğilemedim, bakakaldım küpeye, tezgahtar –kitapçı olmadığı her halinden belli- şaşırdı, eğildi aldı küpeyi. “Biliyor musun annemle ben aynı kitapçıda eşelenmişiz, ama benim kızım olsa o buraya gelemeyecekti” diyemedim tabii. Yürüdüm, meydana çıktım. Sahi ne zaman gitti bu kahve Çınaraltından? Nerede çay içiyor öğrenciler? Dönüşümleri anlıyorum, Kapalıçarşı’nın tam da yanındaki kitapçıların zaman içinde turistik dükkanlara dönüşmesi, hoşlanmasam da anlaşılır bir durum. Ama koca üniversitenin karşısında, caminin hemen yanında koca çınarın altındaki bin senelik kahve nereye gider durup dururken? Niye ki? Hüseyin Avni Dede hala orada inadına.

İstanbul'da lale zamanı

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...