15 Ekim 2009 Perşembe

endişe


Endişe sözcüğünü neredeyse hiç kullanmam, neredeyse, gündelik hayatımda yeri pek yoktur, yoktu. Dün gece aniden, kardeşimle telefonla konuşurken, kendiliğinden çıkıverdi ağzımdan. “bir şeyim var, tam bilemiyorum ne olduğunu, endişeliyim hep” deyiverdim. Aslında ruhsal, kişisel bir sorunum olduğunu düşünerek kullanmıştım bu kelimeyi, ama “sorun da bu işte, memleketçe böyle bir ruh halinde yaşar olduk” dedi sevgili kardeş. Bitti, vallahi bitti kişisel sandığım, hemen ertesi gün bir doktora görünmemi gerektiğini düşündüren endişem. Oysa ne güzel de bulmuştum sıkıntımın adını; endişe. Hala endişeliyim, hatta kimi zaman korkuya dönüşüyor. Ben her zaman akıl bozan şeyleri okumaya ve ardından derin endişelere düşecek zamanı olanlardanım. Bu zaman onlardan biri değil, telefondan önce sivil toplum üzerine düşünmüş olduğum ya da Birleşmiş Milletler Habitat danışma kurulunun İstanbul’un raporunu öfkeme hakim olamayıp yarım bıraktığım için değil endişem. (okunsa iyi olur yine de http://www.unhabitat.org/content.asp?typeid=19&catid=282&cid=3480). Kendimi zorluyorum gündelik mevzularla ilgilenmemek için, kendimi önemsiyorum ya, boşvermeye çalışıyorum bugün olanları, gördüklerimi tarihin içine koyuyorum, ufaltıyorum, böylece canım yanmıyor. Temel metinleri ilaç olur, dünyayı büyütür, endişemi azaltır, beni önemli dünyayı önemsiz kılar diye başucuma koyuyorum, “Bir yerde suç varsa orada adalet yoktur” (Platon) cümlesini okuduktan sonra uykuya dalmadan hayal ettiğim Atina’da söz söyleyen bir adam değil Ceylan’ın gözleri oluyor. Yıllarca türkçe sözlü hafif müzik dinledim, hadi namusumla diyeyim, arabesk dinledim, uzak duruyorum bugünlerde, çalışabilmek, günü düşünmemek için. Frankofon entellektüel olmanın şartlarını yerine getirmek adına Brel indiriyorum Limewire’dan, adam bağıra bağıra on n’oublie rien on s’habitue C’est tout (hiç bir şeyi unutmuyoruz, alışıyoruz, olan bu) diyor. Bacağımdaki meymenetsiz yarayı bahane ederek Hrant’ın mahkemesine gitmediğimi ve gece hüngür hüngür ağladığımı hatırlıyorum. Üstelik alışamadım bile onun ölümüne, mahkeme en istediğim şekilde bile sonuçlansa ben başedemeyeceğim bu mevzu ile, hele o gün, mahkeme bittiği gün öyle bir yas çökecek ki memlekete, başedemeyeceğiz Hrant’ın yokluğu ile, yerine kimseyi yetiştirmedi bu memleket çünkü.
Endişe diyordum, evet endişeliyim. Yahu ülkesini sevmeyen parti başkanı olur mu? Evimde kıyma kavururken biber gazı yediğim bir şehirde yaşıyorum adam hala kişisel kavga yapıyor, benim böyle bir lüksüm kalmamışken.
Okumak olsa olsa öfkeyi dindiriyor endişeyi değil.

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...