28 Şubat 2010 Pazar

Esrar dede

Sırf Esrar dede sokağının neye benzediğini görebilmek için Zeyrek’ten girdim Fatih camiinden çıktım ve bu neredeyse bir günümü aldı. Akşam haritaya baktığımda ise bir arpa boyu yol almış olduğumu gördüm. Ben bile şaştım o kısa mesafede ne çok sevdiğime selam vermiş olduğuma, üstelik beni tanımıyorlardı bile. Nabi, Baki, Aşıkpaşazade ve tabii sevgili Esrar dede. O gün tek bir beyit yüzünden ne ilk ne de son uzun yürüyüşüm olmadığını biliyordum, yürüdüm.

Esrar dede sokağı Haydar caddesi’nin karanlığı bitip Cibali caddesinin ki başlamadan evvelki o geniş aydınlığı kesen, o mahallelelere göre oldukça uzun bir sokak. Sanki Haydar caddesi bittiğinde herşey değişiyor gibi, sosyal yapı, çocukların oyunu, bakkalların önü, sanki o çirkin Cibali karakolu bir sınır olmuş, neye bilemedim, öğreneceğim.

Haydar caddesinde bir yabancı –orada yaşamayan herkes yabancıdır- izin verildiği kadarıyla yan bir sokağa girdiğinde kiminde bir ada konağı, bir diğerinde güncel sanatçılara taş çıkartacak bir teneke yapı, bir diğerinde ise boğazda bir yalı olması gereken bir bina ile karşılaşacaktır ama az ileride, Esrar dede’den saptıktan sonra, adını benim dostlarımdan alan Nabi, Baki ve Aşıkpaşazade sokakları çok eski meskun mahalleler olmalarına rağmen sanki deprem görmüşler ve üzerine 70 senelerinin mimari felaketine uğramış gibiler. Esrar dede sokağı genişliğini koruyabilmiş, Aşıkpaşa camii’nin gölgesi kendi sokağını koruyamazken Esrar dedeye uzaktan ferahlık vermiş. Reşat Ekrem Koçu’nun ansiklopedisinde “üzerinde 7 kadar beton ev vardır. (kasım 1967)” deniliyor. Tabii bugünün gerçekliğinden hayli uzak bir bilgi olsa da aynı ansiklopedide “cibali caddesi tarafından gelindiğine göre iki araba geçecek genişlikte paket taşı döşeli, az meyilli yokuş olarak başlar” tarifi sokağın bugün ki haline pek de uygundur. Esrar dede’de çok oyalandım, mahalleli benden hoşlanmadı, çocukları saldılar üstüme “filim mi çekeceksin abla” dediler. “yok” dedim. “Galata’da Şeyh galib’in öğrencisi olmuş, hayatında hiç bir şey yapmadıysa da sadece şu beyiti söylemiş adamın izindeyim” diyemedim.

“Ağlatmayacaktın yola baktırmayacaktın
Ol va’de-i tekrâr-be-tekrârı unutma”
 fotoğraf: çağa sokak (haydar caddesi) mini kalebodur, sur kalıntısı, beton, duvar yazısı, hepsi kiralık


27 Şubat 2010 Cumartesi

“suçluyu şimdi affetse kalbim, sonra mahkûm sayılmaz mı?”

Seyrettiğim bir filimde bunlar olmaya başlamış olsaydı, “bu kadar da olmaz, palavraya bak” diyerek kanal değiştirirdim, hem zaten yüreğim kaldırmazdı. Her suçlu yavaş yavaş affediliyor, affedildikçe alçaklaşıyor, hoyratlaşıyor, yeni suçlara hazırlanıyorlar. Çok korkuyorum, suçlular için değil, kendim için, tüm bunlar olup bittiğinde, o adamlar o bakışlarını, o kendini bilmez sözlerini alıp çekip gittiklerinde ben onları affedenlerin yönetiminde nasıl yaşayacağım? nasıl katlanacağım?
“suçluyu şimdi affetse kalbim, 
sonra mahkûm sayılmaz mı?” A.G.

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...