20 Mayıs 2014 Salı

NEDİR BU RÜSTEM PAŞA'NIN VAKIFLARDAN ÇEKTİĞİ?


En sevdiğim cami desem yalan olmaz, Süleymaniye’yi ayrı tutuyorum tabii. 

Rüstem Paşa Camii hep gözümüzün önündedir ama karmaşıklığın, kalabalığın içinde görmeden geçip gideriz. Galata köprüsünden Eminönü’ne geçerken sağ yukarda Süleymaniye’yi görmemek imkansız, gördünüz, gözünüzü ondan aşağıya denize doğru indirin, hah tam orada.  Girişi, hasırcılar, sobacıları geçer geçmez Rüstem Paşa Mahkeme sokakta.  Rüstem Paşa malum Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan ile evlenerek saltanata damat ve ardından sadrazam olmuştur, parayı pulu iyi idare etmeyi bildiği, o dönemde çarşının kalbi olan Tahtakale’de adına cami yaptırmasından da belli oluyor. Çukurda kalan bir yerde olduğu için altı subasman olarak yapılan dükkanlarla yükseltilmiştir. Şehir ve internet efsanelerinden biri der ki: caminin mimarı Mimar Sinan, Mihrimah Sultan’a olan aşkı sebebiyle Rüstem Paşa camiini yeterince gösterişli yapmamıştır ama kendini affettirmek için de süslemelerinde abartıya kaçmıştır. Açıkçası ben dedikoduya itibar etmem ama sevgili mimarımızın çini süslemelerinde elini korkak alıştırmadığı kesin. Bu camii için bir çini müzesi desek abartmış olmayız, içini bırakın dış duvarları bile iznik çinileri ile bezenmiş.

En güzel tarafı bugün de çarşının ortasında kaldığı için çok kullanılan bir camii, gireni çıkanı hiç bitmiyor, ben de çok gidiyorum oradan biliyorum. Ama içine girmek pek nasip olmuyor, hep namaza denk geliyorum.

Aynı Paşa’nın aynı Mimara yaptırdığı medrese ise bu kadar gözönünde değil, İstanbul erkek lisesini geçip, sultan mektep sokağına devam ederken sağda Rüstem Paşa sokağının sonunda dışarıdan kare içeriden sekizgen, durmuş oturmuş, sakin sessiz bir yapı. Uzun zaman Vakıflar tarafından depo olarak kullanıldı, içeriye girmek mümkün değildi, ama denen o ki restore edilmiş, ziyarete açılmış, gidip bakacağım, bildiririm. Ama en son gittiğimde kapısındaki manzara vakıfların prefabrik kulübe düşkünlüğüne bir örnek teşkil ediyordu, aynen bugün Rüstem Paşa camiinin avlusunda olduğu gibi.

Adam uğraşsın didinsin, padişahın kızı ile evlensin, türlü işlerle paralar biriktirsin, cihanın en büyük mimarına hem medrese hem camii yaptırsın, vakıfların koca paşaya layık gördüğüne bakın.
Şöyle güzel bir taşlığa bu hayrat, bu manzara reva mıdır? Mimar Sinan’a edilen zulmü demiyorum bile.

19 Mayıs 2014 Pazartesi

ÇUKURBOSTAN PARKINA HOŞGELDİNİZ


Şehirle aramız limoniydi ne zamandır, gizli gizli dolaşıp, yazıyordum ama elim varıp burada paylaşamıyordum, şimdilerde aramız düzeliyor, ben de ufak ufak yazıları ifşa etmeye başlayayım. Mesela bu yazı ve görseller aralık 2012’den




Maksat Yavuz Selim Camiine gitmekti. Fatih Camii tarafından Çarşamba’ya kestirme yollar ararken Ali Naki sokaktan çukurbostan’a doğru çıkmaya karar verdim. Kendimi çukurbostan’da göreceklerime hazırlayarak yokuşu tırmanmaya başladım. Elbette bir bostan görmeyi ummuyordum, yıllar önce Dalan’ın bostan’ı düz edip beton döktüğünü hatırlıyordum. Ama Ali Naki sokağı’nın Yavuz Selim caddesi ile birleştiği köşeye geldiğimde göreceğim manzaraya da asla hazırlıklı değildim.
Çarşamba Çukurbostan parkına hoşgeldiniz. İnsansız, temiz pak, düzenli, sinir bozucu bir alan. Niye öyle dedim bilmiyorum, sinir bozucu işte.


Bu alan Bizans döneminde şehrin su ihtiyacı için yapılmış bir sarnıç. O dönem yakınlardaki Ayios Makios Ortodoks kilisesinden dolayı makios sarnıcı olarak anılmış. Osmanlı döneminde bu işlevlerini yitiren diğer sarnıçlar gibi burası da zamanla toprak dolmuş ve bostan olarak kullanılmış. Aspar Bostanı olarak da anılan bu bostanda zamanla evler yapılmaya başlanmış, halen varolan çukurbostan mescidi inşa olmuş ve bir mahalle oluşmuştur. Sonra her niyeyse bu alanın Pazar yeri olmasına karar veriliyor ve Dalan döneminde ne bostan ne o kagir evler kalıyor, geriye sadece bugün de korunan çukurbostan mescidi kalıyor. Pazar yeri de olmuyor ve anlaşılan o ki Fatih Belediye başkanı bir gün ‘abi biz burayı niye şöyle askeri garnizon bahçesi gibi bir park yapmıyoruz’ demiş olmalı ki ben bugün bu manzara ile karşılaşıyorum. Tabii burayı yapan mimar, çevre düzenlemecilerine asla dememişler, ‘var git evladım bak buranın hemen yanında Sultan Selim Camii var, pek de güzel bir bahçesi var, bak bakalım bu coğrafyada ne ağaç dikilir, gölgeler nasıl kullanılır, git bi feyz al’. Denmeyince de böyle olmuş.

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...