21 Mayıs 2017 Pazar

Tirendaz Sokak

-->
Tirendaz sokak
Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumunda, Süleymaniye Cami arkalarında lakin hüzünden bitap düşmüş, hüznü belki de o kızıl binaya minare dikilip adına cami denildiğinde başlamış olabilir. Kimbilir belki de Atıf Efendi kütüphanesinde çalışanlar bir bir gidip evler sahip değiştirince de sokağa bir ağırlık çökmüş olabilir. 2009’da gördüğüm hüzündü, ama bugün yaşananın adına hiç çekinmeden acı diyebiliriz. siyah beyaz fotoğraf 2009, renkli olan 2016'dan. http://dilruba-dilruba.blogspot.com.tr/2009/01/vefa.html
2009’da sokak yaşıyordu, şimdi ölmüş. Çok yakında yeni evler göreceğiz o sokakta, cansız. Mahallelinin diliyle Kilise Camii’nin ve kütüphanenin gölgesinde yaşarken, mahalle yutacak camiyi de kiliseyi de, görünmez olacaklar. Tirendaz sokak bu şehrin en güzel sokaklarından biriydi, adı gibi, gitti. 



27 Mart 2017 Pazartesi

Mihrimah Sultan Camii Edirnekapı

-->
Bir zaman önce İstanbul’la ilgili ‘hoyratlık’ adında bir blog daha mı açsam diye düşünüyordum.  Çünkü burada yazdıklarım hep İstanbul’a yapılan hoyrat muamele üstüne olmaya başlamıştı. Ama bu bir zaman önceydi, gezerken hoyratlıkların göze çarptığı, battığı zamanlardı. Geçti o zamanlar, artık kentin kendisi bir hoyratlık halini aldı, dolayısıyla buradan devam.
Bir mimar aynı isimle iki Camii yapıyor, biri Üsküdar’da diğeri Edirnekapı’da. Öyle bir iş yapıyor ki senenin bazı günlerinde ki o günler bu günler, camilerin birinin arka cephesinden güneş batarken diğerinden ay doğuyor. Tabii bunu görebilecek hala bir ufuk kaldıysa bu şehirde. Camilerin adı Mihrimah yani güneş ve ay. Bu bir tesadüf değil, olamaz çünkü o mimar, Mimar Sinan. Üsküdar’daki Cami Mihrimah Sultan’ın kendisi tarafından yaptırılmış, Edirnekapı’daki ise, sultan’ın ölümünden sonra 1562-1565 yılları arasında yapılmış, İstanbul’un en yüksek tepesine, biraz da gözlerden uzağa. Rivayet muhtelif, Mimar’ın Sultan’a aşık olduğu, ilk yaptığı caminin Sultanın şanına yakışır ihtişama sahip olmadığı için bu ikinci camiyi bu kadar ihtişamlı ve aydınlık ve biraz da korumacı olarak gözlerden uzağa yaptığı söylenenler arasında. Ve tabii Sultanın adına gönderme olarak, güneşin batışı ayın doğuşuna göre yer seçmesi bu rivayetlerin en romantik tarafı.
Mihrimah Camii, Mihrimah Sultan Camii, Edirnekapı Camii, günümüzde ve belgelerde farklı isimlerle anılıyor bu yapı. Fatih’in İstanbul’a girdiği kapıdan şehre girdiğimiz anda tüm ihtişamıyla çıkıyor karşımıza, Fevzipaşa ile Kaleboyu caddeleri arasında. Başına gelmeyen kalmamış yapının, 1719 depreminde kubbesi çöküyor, yenileniyor. 1766 depreminde minare düşüyor, onarılıyor, 1894 depreminde minare düşüyor avlu revakları zarar görüyor, 1950’de yol genişletme çalışmalarında çatlaklar oluşuyor, 1967-69 yıllarında tüm külliye onarıma giriyor, depreme karşı güçlendirme çalışması yapılıyor. Lakin 1999 depremde ciddi bir zarar görüyor, kapatılıyor ve restorasyona alınıyor. 11 yıl sonra açılışında dönemin başbakanı, ne çok çalıştık, bak ne güzel yaptık diye konuşma yaptı. Restorasyona emek harcamak elbet iyidir. Lakin insan biraz boynunu eğmez mi Mimar Sinan önünde, demez mi ‘abi sen 3 yılda bu yapıyı inşa etmişsin, pardon biz ancak 11 yılda onardık’ diye. Yok. Neyse Mimar’a edilen ayıplar, hakkında yazılan tezler kadar sayfa tutar. Geçelim canımızı yakmayalım. Ama yukarıda iki fotoğraf var. 500 yüz yıl önce adamın biri ışığı mermeri hesap etmiş, demiş bu ışık, bu taş bin yılda değişmez, ben buraya koyayım, gören görsün. Ben gitmişim, canım sıkılırken, 500 yıl sonra, ışık orada, mermer orada, güneş aynı saaatte batıyor. Sinan aldım ışığını, aşkını, lakin ne mümkün aklını.  Ben yine sana şikayet edeyim, sen İstanbul’un en yüksek tepesinde bu yapıyı yapmışsın, biz altına bunları koymuşuz, affet abi.

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...