27 Şubat 2008 Çarşamba

Galatasaray postanesi




Geçerken görüyorum, görkemli kapısının üst aralığından benim gibi meraklı birileri mutlaka içeriyi görmek için kafalarını uzatıyor. Ve sanırım aynen benim gibi hayal kırıklığına uğruyor. Galatasaray meydanındaki koca binanın kapısı, restorasyonundaki usulsüzlükler yüzünden1998’den beri kapalı, uzun yıllar sessizce, çaresizce başına gelecekleri bekledi. 2003’te ilk katını nostaljik postane olarak koruma şartı ve restorasyonunu altı ayda bitirmek üzere, müzeye dönüştürecek olan Galatasaray kulübüne devredildi. Sonrası... sonrası malumumuz değil, gazeteler unuttu gitti kentin en ortasındaki koca binayı, çevre esnaf bir dedikodu sahibi bile değil, içerde ne olup bittiğine dair. Bir süredir içerde yavaş işleyen bir şantiye “varmış gibi”, kapısında girmek yasaktır levhası. Benim gördüğüm o kapının ardında bina mina kalmamış, bir boşluk. Hesabı sorulmayacak, sorulacak olsa bile muhatab bulunamayacak, yeri doldurulamayacak kocaman bir boşluk, üstü kocca bir telefon reklamı ile örtülü, nazire mi yapıyorlar anlamadım, maun bankolarında zarf üstü yazdığım, pul yapıştırdığım binanın, cep telefonunun icadı ile artık işlevsiz kaldığını mı anlatmaya çalışıyorlar? Gel sen bir de bunu Theodor Efendi’ye anlat. Nereden bilirdi adam 1907’de konağını Posta Telgraf Nezaretine satarken, güzelim konutunun bu hallere düşeceğini. Şaşıyorum doğrusu Posta telgraf nazırı Hüseyin Hasip Paşa ne demişte ikna etmiş Thodor Sıvacıyan’ı evini satmaya, hem de kendi elleri ve kesesi ile 1875’te yaptırdığı evini. Üstelik binanın ilk katında da bir ecza laboratuvarı var, eczacı; Apolonatos.

Postane binası bir kurum mekanı olamayacak kadar görkemliydi; cephesi mermer, tavanlar çiçekler, meyvalar, av hayvanları resimleri ile süslü, gül ağacı kaplamalı kapılar, tabii pirinç çivilerle raptedilmiş, benim en çok aklımda kalan yüksek, koyu renk bankolar. Diyorlar ki mobilyalar hep Ankara’ya gitti, lojmanlara filan. Ne işi var onca eşyanın başkentte, nakliye ücretine yazık.
En çok da istanbul’a yazık.

17 Şubat 2008 Pazar

kar



Camdan dışarı sokak lambasının ışığına bakıp kar tanelerini görünce, evde tek başıma olmama ve karın yarın ki hayatımı altüst edeceğini bile bile niye sesli olarak gülüyorum ki? Kar istanbullu’nun hayatını bozar, bayağı bayağı bozar, dönüştürür, sorumluluklar yerine getirilemez, randevulara geç kalınır, kanape, battaniye, televizyon ile ilişkiler yoğunlaşır. Kar, istanbul’lu için bir moladır, meşru, yasal olarak alamadığı molanın doğa tarafından bahşedildiği bir küçük zaman dilimi. Camdan kar tanelerinin düşüşünü seyrederken harcanan zaman için hiç vicdan azabı çekilmez, ya da yollar kapandığı için gidilemeyen toplantı ve hatta ulaşılamayan arkadaş gezmesi için. Velhasıl kar şahanedir.

5 Şubat 2008 Salı

Vezirhan





İnsanlığın horgörüsü karşısında bu şehrin hoşgörüsü beni her seferinde şaşkınlığa uğratıyor. Her yeni nesil bir öncekini suçlarken şehri iyi kullanmamakla, şehir sanki “dur sen, ben bununla da idare ederim, kendimi korurum” der gibi. Büyük dönüşümlerle başedemese de detayları kendine göre dönüştürmekte üstüne yok İstanbul’un. Geçen sene işim düştü de girdim Vezirhan’a –bayılıyorum böyle yerlere hala işim düşmesine- öfkelendim tabii güzelim hanın neredeyse otoparka dönüşmüş olmasına. Çemberlitaş’ta, Köprülü Külliyesi’nin bir parçası olan han bugün taa belçikalardan gelen taşların satıldığı, vitrinsiz, dışarısı köhne, içerileri, zevksiz ama lüks kuyumcuların bulunduğu, her han gibi, çay ocaklı, berberli, şehir ortası, yamama bir yapı. Bildiğimiz kervansaray, birinci dünya savaşında, çemberlitaş’ın altında olduğu söylenen isa hazinelerini bulmak için rahiplerin oda kiraladığı, şimdilerde atlar yerine avluda kuyumcuların son moda arabalarının park ettiği bir kervansaray. Öfkeleniyor insan tabii ilk gördüğünde. Sonra bir baktım, şehir nasıl içine almış Vezirhan’ı, görmek isteyen için sunacak heyecanlı köşelerini gizlemiş. Berber dükkanının hemen yanında, havlu kurutma askısının güncel önemi yanında önemini tamamen yitirmiş tüm ihtişamı ile duran bizans başlığı berber bilmese bile vezirhan’ın varlığını sürdürmesi için tek başına bir sebeb.

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...