11 Kasım 2014 Salı
KIZILHAN / KIZILTAN
Çakmakçılar Yokuşu
Çakmakçılar yokuşu, Beyazıt’tan çıkan Mercan caddesinin Uzunçarşı
ile birleştiği noktada başlar, arada Mahmutpaşa ile rastlaşır ve kendini
Sultanhamam’a atar. Osmanlı’nın yüzyıllar boyunca misafir ağırladığı bir yokuş
Çakmakçılar. Yol boyunca hanlarla karşılaşıyoruz. Büyük Valide han mühim, büyük
valide dediğimiz Kösem Sultan, o yaptırtmış. 300 odalı imiş. Yine Evliya
Çelebi’nin yalancısıyım, bin hayvan alırmış ahırı. Bir başka han, büyük Yeni
Han1764’de III. Mustafa tarafından yaptırılıyor. Üç katlı, hikayesi bol bir
yapı. Döneminde bankerlerin işlerini yürüttüğü bir mekanken, sonrasında
işgal kuvvetleri tarafından merkez olarak kullanılmış. Düşünün yani nasıl güzel
bir yapı. Hala da güzel, ama güzelliğini farketmek için iyice bir bakmak lazım,
özensizce sallanan elektrik telleri, dükkanların, mimariyi hor gören büyüklük
ve çirkinlikteki panoları yapıyı gizliyor. Çakmakçıların neredeyse tümünde aynı
özensizlik hakim. Restore edilse, temizlense diyeceğim korkuyorum, restorasyon
anlayışımız, sabıkamız malum. O yüzden bırak dağınık kalsın.
20 Mayıs 2014 Salı
NEDİR BU RÜSTEM PAŞA'NIN VAKIFLARDAN ÇEKTİĞİ?
En sevdiğim cami desem yalan olmaz, Süleymaniye’yi ayrı
tutuyorum tabii.
Rüstem Paşa Camii hep gözümüzün önündedir ama
karmaşıklığın, kalabalığın içinde görmeden geçip gideriz. Galata köprüsünden
Eminönü’ne geçerken sağ yukarda Süleymaniye’yi görmemek imkansız, gördünüz,
gözünüzü ondan aşağıya denize doğru indirin, hah tam orada. Girişi, hasırcılar, sobacıları geçer geçmez
Rüstem Paşa Mahkeme sokakta. Rüstem Paşa
malum Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan ile evlenerek saltanata damat ve ardından
sadrazam olmuştur, parayı pulu iyi idare etmeyi bildiği, o dönemde çarşının
kalbi olan Tahtakale’de adına cami yaptırmasından da belli oluyor. Çukurda
kalan bir yerde olduğu için altı subasman olarak yapılan dükkanlarla
yükseltilmiştir. Şehir ve internet efsanelerinden biri der ki: caminin mimarı
Mimar Sinan, Mihrimah Sultan’a olan aşkı sebebiyle Rüstem Paşa camiini
yeterince gösterişli yapmamıştır ama kendini affettirmek için de süslemelerinde
abartıya kaçmıştır. Açıkçası ben dedikoduya itibar etmem ama sevgili
mimarımızın çini süslemelerinde elini korkak alıştırmadığı kesin. Bu camii için
bir çini müzesi desek abartmış olmayız, içini bırakın dış duvarları bile iznik
çinileri ile bezenmiş.
En güzel tarafı bugün de çarşının ortasında kaldığı için
çok kullanılan bir camii, gireni çıkanı hiç bitmiyor, ben de çok gidiyorum
oradan biliyorum. Ama içine girmek pek nasip olmuyor, hep namaza denk
geliyorum.
Aynı Paşa’nın aynı Mimara yaptırdığı medrese ise bu kadar
gözönünde değil, İstanbul erkek lisesini geçip, sultan mektep sokağına devam
ederken sağda Rüstem Paşa sokağının sonunda dışarıdan kare içeriden sekizgen,
durmuş oturmuş, sakin sessiz bir yapı. Uzun zaman Vakıflar tarafından depo
olarak kullanıldı, içeriye girmek mümkün değildi, ama denen o ki restore
edilmiş, ziyarete açılmış, gidip bakacağım, bildiririm. Ama en son gittiğimde
kapısındaki manzara vakıfların prefabrik kulübe düşkünlüğüne bir örnek teşkil
ediyordu, aynen bugün Rüstem Paşa camiinin avlusunda olduğu gibi.
Adam uğraşsın didinsin, padişahın kızı ile evlensin, türlü işlerle paralar biriktirsin, cihanın en büyük mimarına hem medrese hem camii yaptırsın, vakıfların koca paşaya layık gördüğüne bakın. Şöyle güzel bir taşlığa bu hayrat, bu manzara reva mıdır? Mimar Sinan’a edilen zulmü demiyorum bile.
19 Mayıs 2014 Pazartesi
ÇUKURBOSTAN PARKINA HOŞGELDİNİZ
Şehirle aramız limoniydi ne zamandır, gizli gizli
dolaşıp, yazıyordum ama elim varıp burada paylaşamıyordum, şimdilerde aramız
düzeliyor, ben de ufak ufak yazıları ifşa etmeye başlayayım. Mesela bu yazı ve
görseller aralık 2012’den
Maksat Yavuz Selim Camiine gitmekti. Fatih Camii
tarafından Çarşamba’ya kestirme yollar ararken Ali Naki sokaktan çukurbostan’a
doğru çıkmaya karar verdim. Kendimi çukurbostan’da göreceklerime hazırlayarak
yokuşu tırmanmaya başladım. Elbette bir bostan görmeyi ummuyordum, yıllar önce
Dalan’ın bostan’ı düz edip beton döktüğünü hatırlıyordum. Ama Ali Naki
sokağı’nın Yavuz Selim caddesi ile birleştiği köşeye geldiğimde göreceğim
manzaraya da asla hazırlıklı değildim.
Çarşamba Çukurbostan parkına hoşgeldiniz. İnsansız, temiz
pak, düzenli, sinir bozucu bir alan. Niye öyle dedim bilmiyorum, sinir bozucu
işte.
Bu alan Bizans döneminde şehrin su ihtiyacı için yapılmış
bir sarnıç. O dönem yakınlardaki Ayios Makios Ortodoks kilisesinden dolayı
makios sarnıcı olarak anılmış. Osmanlı döneminde bu işlevlerini yitiren diğer
sarnıçlar gibi burası da zamanla toprak dolmuş ve bostan olarak kullanılmış.
Aspar Bostanı olarak da anılan bu bostanda zamanla evler yapılmaya başlanmış,
halen varolan çukurbostan mescidi inşa olmuş ve bir mahalle oluşmuştur. Sonra
her niyeyse bu alanın Pazar yeri olmasına karar veriliyor ve Dalan döneminde ne
bostan ne o kagir evler kalıyor, geriye sadece bugün de korunan çukurbostan
mescidi kalıyor. Pazar yeri de olmuyor ve anlaşılan o ki Fatih Belediye başkanı
bir gün ‘abi biz burayı niye şöyle askeri garnizon bahçesi gibi bir park
yapmıyoruz’ demiş olmalı ki ben bugün bu manzara ile karşılaşıyorum. Tabii burayı
yapan mimar, çevre düzenlemecilerine asla dememişler, ‘var git evladım bak
buranın hemen yanında Sultan Selim Camii var, pek de güzel bir bahçesi var, bak
bakalım bu coğrafyada ne ağaç dikilir, gölgeler nasıl kullanılır, git bi feyz
al’. Denmeyince de böyle olmuş.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Tirendaz Sokak
--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...
-
Madem fotoğraf çekemiyorum ben de yazarım. Necmi ya da fransızca adıyla place de l’etoile ’de tam da bir turistin yapacağı gibi Place de l’e...
-
Hemen her mahallede, özellikle de eski mahallelerde, çeşitli biçimlerde ifade edilmiş “buraya çöp atmayın” ibaresi bulunur. İlk yazıldıkları...