21 Aralık 2009 Pazartesi

markiz versus yemek kulübü


Dengesi şiddetle bozuldu bugün şehrin. Tüm sosyal bilimler yazar; coğrafya ve iklim sosyal yapıyı belirler. Sosyal yapı zaten dağılmış vaziyette, lakin benim bu durumun lafını edecek halim kalmadı, dün gece kar, bu sabah bahar, öğleden sonra sıkı soğuk, bu gece pis yağmur, şehirlilerin salim kafada hayata devam etmesini beklemek haksızlık olur. Arada.... yok.. yok... sıklıkla üstümüze sıkılan bibergazını da eklersek kimse beklemesin bizden dünya işlerine ortak olmamızı. Ben çıktım oyundan en azından. Gördüklerimin halüsinasyon olduğunu farzediyorum, lodos geçtiğinde herşey eskisi gibi olacak diye düşünüyorum. Mesela Markiz pastanesi yemek kulübü olmamıştır herhalde, o mekan bir restorana elbet dönüşmüş olabilir, ama markiz adını camdan silmiştir en azından, silmemişse, üstünde manhattan imgesi gökdelenlerden bir logoso yoktur tabii ki.
Markizle ilgili en küçük bir anım yok tabiiatıyla, yaşım tutmuyor, hatta Darty’den bilmem kaç liralık alışveriş yapana markizde bir kapuçino kampanyası bile kötü gelmemişti kulağıma, ama bu fazla geldi.

tünel meydanı


Şehrin en butik, en zarif meydanına, etrafta ne olup bittiğine hiç bakmadan, kötü bir reklam ajansına yaptırılmış, kartondan tanıtımını koyarsan başına gelecek budur başkan.

12 Aralık 2009 Cumartesi

"bayramımız var"dı


Çok olmadı bir buçuk ay önce evimden iki sokak aşağıdan, bir pazar sabahı davul zurna sesi gelmeye başladı, henüz kilisenin pazar çanları çalmamıştı, o kadar erken. Bünye bu durumlarda kendine hakim olamıyor tabii, koşarak aşağıya indim. Küçük bir çıkmaz sokakta –paranoyaklık dizboyu, adını yazamam- ekip kurulmuş, davul, zurna ve halay çeken kadınlar, ve elbet her camda bir başka kadın başı, kimi sevinçli, kimi umutsuz ama hiç biri umursamaz değil. Mahellenin o kısmı düğün dernek için sıklıkla kullanılan bir mekandır, o yüzden başta gece kurulacak bir düğünün kınasıdır, gelin çıkarmasıdır diye düşündüm. Sonra baktım ne gelin var ne damat ve en önemlisi davul zurnacıdan başka erkek bile yok, sadece kadınlar, omuz omuza vermişler halay çekiyorlar, sanki biraz görev gibi. Sordum çocuklara “ne iş?” bayramımız var” dediler. Uzatmadım, yürüdüm gittim, boğazkesen yokuşunu inerken “yahu pazar pazar ne bayramı, katolik mi bunlar” diye kendi kendime söylenirken, aydım, bir gün evvel haburdan çocuklar girmişti içeri, halay çeken kadınların çocukları, yeğenleri, yavukluları. Yok dedim, olmaz öyle, onun için sokak ortasında halay çekmez kadınlar. Mahalleden her gün beni “başım gözüm üstüne” diyerek selamlayan komşuma sordum ertesi gün; “bu mudur” diye, “budur” dedi. O sabah bırak memleketi, bu şehirde kaç kadın halay çekiyordur diye düşünmeden edemedim. Yahu dedim bir kadın uluorta, gündüz gözüyle halay çekiyorsa gerçekten ama gerçekten sevinmiş demektir, kendi evinin önünde kameramanlar, fotoğrafçılar olmadan çekiyorsa hele o halayı siyaset umurunda değildir, bir şeyler yarasına merhem olmuştur, acısı dinmiştir de ayaklanmış, benzerleri ile omuz omuza gelmiştir.
Dün gece haberleri öğrendikten sonra ilk aklıma gelen o kadınlardı, o sabah halay çeken kadınlar yarın sabah ne yapacaklardı?

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...