23 Ağustos 2007 Perşembe

mardin 23 ağustos 2007




Müzenin altında, Cumhuriyet meydanındaki çay bahçesi’nde altı sivil abi, sivillerin yardakçısı bir iki yeniyetme, kalebodurdan imal edilmiş havuzun içinde üç ördek radyoda bangır bangır çalınan « kemal benim adım, şeker gibi tadım » türküsünü dinliyoruz. Şu an varolmayan Kapısinler Manastırı ve okulunun bulunduğu yerden Mustafa Kemal Paşam çok pis bakıyor olan bitene.
Müze binası 1995’e dek Süryani Katolik Patrikhanesi olarak kullanılmış daha sonra kültür bakanlığı tarafından alınarak (ne demekse ?) müze olarak restore edilmiş. Yapı şahane, müze felaket. Avluda, kapılarda fazlasıyla aydınlatma var, yanımda kendiliğinden bitiveren ve bana rehberlik yapmaya çalışan velete « bu lambalar iyi durmuş mu burada » diye sordum. « yok abla uymamış » dedi. O bile.
Müze’nin yanı süryani Katolik kilisesi, aslında doğal olarak müzenin yani eski Patrikhane’nin bir parçası, üvey kalmış çanıyla. Az ötede Ermeni katolik Mor Yusuf Kilisesi, hemen yanında süryani Kırklar kilisesi. 80 cemaatli çalışır durumda bakımlı bir kilise. Avlunun içinde bir odada kuran kursu muadili bir etkinlik vardı, böylece süryani ibadet dersine şahit olmuş oldum.
Sonra yine merdivenler, yine dar sokaklar, Ulu Cami ululuğu ile beni biraz ürküttü, içine giremedim. Cami olmadı bir medrese görelim irfanımız artsın zihniyeti ile Sultan İsa ya da Zinciriye Medresesi’ne çıktım, çıkarken de bir yandan niye bu şehirde şişman insan yok sorusuna cevap buldum. Medrese kalenin hemen altında, restorasyonu bitmiş lakin, her an yıkılacakmış gibi duran kaleden taşlar düşmeye başlayınca, bittiği gibi de ziyarete kapatılmış.Ama yapının güvenlik görevlisi, yardımsever yurdum insanının nadide bir örneği olunca, « üst kata çıkmamak şartı ile » medreseyi gezebildim. Kask şart.
Kebabı hakettiğimi düşünerek Yusuf Usta’nın yerine girdim. « acı » sıfatının ülkenin batısı ile doğusunda aynı şeyi tarif etmediğini daha önceki tecrübelerimden öğrenmiş olduğum için acısız kebab ısmarlayıp gelen ağır acılı kebabı yarım kilo domates ve bir litre su ile tükettim. Su : çöl güzeli gappınar.
Not : Bu arada Hayrünisa Hanım, Sophia Loren’den bir takım oriantalist baş örtme biçimleri alacağına buradaki ablaların örtünme şekline baksa ya biraz. İşli mişli, ferah bir örtü pek yakışır bence güleryüzüne.

Hiç yorum yok:

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...