12 Ekim 2007 Cuma

"işin hallolsun abla"




Arife benim için oldu harife (sonbahardan önceki ev hazırlığı). Bayrama hiç hazırlanamadım; yarın sabah mahallenin çocukları kapımı çalsa evde ne şeker var ne çukulata ki hep olurdu daha önceki bayramlarda. Kendime bir kırmızı rugan pabuç bile alamadım. Ama evimi, özellikle teknolojik eşyalarımı kış öncesi bakıma aldım. Bu kadar büyük bir şehirde tamirci çağırmak ve beklemek, eşyalara yedek parça bulmak, bozukları tamir ettirmek insanın günlerini alabiliyor. Servisler küçük eşyalar için kesinlikle eve gelmedikleri gibi şuursuzca yurtiçi kargoyu kullanmamızı önerebiliyorlar, eve gelen servis elemanı ise ya elektrikten ya da tesisattan anlamadığı için mutlaka ertesi gün onu tamamlayacak ikinci bir elemanı beklemek zorunda kalıyor insan. Ama iyi haberler de var bu şehirde, hala esnaf var, hani “ işin hallolsun abla” diyenlerden ve gerçekten işini halledenlerden.
İşte bir istanbul günü: sabah evdeki birinci ve ikinci iş bilmez ustaları evden çıkardıktan – kovaladıktan- sonra kendimi önce Tünel’e fotoğrafçıya attım, fotoğraf bastırmaya. Senelerce fotoğraflarımı bastırdığım, vesikalık çektirdiğim dükkan bir süre önce dükkanı Bambi’ye devretti, Taksim’de Itır eczanesinin yanındaki. Orada çalışan bir oğlan Tünel’deki bir dükkanda çalışmaya başladığı ve ben de dükkanlara değil elemanlara sadık olduğum için tüneldeki dükkana geçtim. Dükkanda iş uzadı, önümüz bayram, iş çok, kesinlikle printer’ıma ve dışarlıklı belleğime adaptör bulmalıyım, çantam ağır. Dükkandakiler “sen git abla, işini hallet” dediler. Tam çıkıyordum çantamı farkettiler “bırak istiyorsan çantayı burada “ diye seslendiler. Bıraktım. Tünel inşaatta, Yüksekkaldırım’dan aşağı yürüdüm. Karaköy’de Selanik pasajına girdim. İçinde ne işe yaradığını ve adlarını bilmediğim yüzlerce nesne satılan vitrinleri ışıklı dükkanlar... elimde bozuk adaptör ilk dükkana girdim, amca girmeden beni durdurdu, konuşmaya bile tenezzül etmeden aşağıyı gösterdi, indim, yine ilk dükkana girdim, arifenin son saatleri, kimsenin iş yapası yok, benim suratımda çaresiz, cahil bir ifade, biri insafa geldi. “ yok bunun orijinali” dedi. “toplandı piyasadan” ben ağladım ağlayacağım. Aldı elimden benim adaptörü, keselim şurasından, yapıştıralım şurasına şunu gibi bir şeyler dedi. “hı hı “ dedim. Gitti, ben tünelin karaköy çıkışının arkasında bir yerlerde iki sigara içtim, gergin. Kahramanım elinde adaptörümle geri geldi. Benim için milyonlara değer bir nesneye iki bira parası verip selanik pasajından çıktım, içimden içerdekilerin hepsine mutlu bir bayram diledim. Tünel yerine çalışan, 40 kişi binilen 15 kişilik servis aracı ile tünele çıktım. Korku tüneli gibiydi. Çantam fotoğrafçıda bıraktığım yerde duruyordu.
Eve girmeden fırına uğradım, dükkanda bir adam fırıncıdan bayram sebebiyle bedava ekmek istiyordu. Fırıncı “ben istenince bir şey vermem gönlümden geçerse dostlarıma canımı veririm” dedi. Bu arada benim ekmek torbama, “çorbana filan atarsın” diyerek iki paket peksimet attı, öylesine.
Eve girerken aşağıdaki bakkal yolumu kesti “size türksel’den çukulata gelmiş, aldık, iftara yiyeceğiz” diye. “afiyet olsun” dedim, fikrimi soran yok ne de olsa.
Ben evime yorgun ama korunaklı, huzur içinde girdim.

1 yorum:

anotherstar dedi ki...

iyi bayramlar sekerimm.gorusecegiz gorusecegiz dedik ama yine beceremedik, yine internet dunyasina kaldik. qui sait? peut-être ds les jours qui viennent on organisera qq ch?

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...