8 Ocak 2008 Salı

tekfur sarayı




Şehrin ortasında, muhtemelen 13. yüzyılda inşa edilmiş bir saray, ya da büyük saray kompleksinin bir parçası surlara dayanmış duruyor. Tabii bizans mimarisi, üç katlı, yedi tepenin en yüksek yerine yakın, Edirnekapı ile Eğrikapı arasında, suyu mihenk noktası alırsak ki İstanbul’da öyle yapmak gerekir, Ayvansaray’dan yukarı çıkıp, eğrikapı’yı geçince karşına çıkan ihtişamlı bir saray. Haydi bizans’ı sevmiyoruz diyelim, İstanbul’un osmanlı, türk, müslüman herneyse o devletimize, “kültür”ümüze yakın olmayan yanlarınızı yoksayıyoruz, o yüzden bakmıyoruz bu binalara, restorasyonlarını, taştan, surdan anlamayan cahillere veriyoruz. Böyle de açıklanamaz bu taş katliamı, osmanlı için dahi mühim bir yapı tekfur sarayı; Osmanlı kimi zaman zürafalarını, zebralarını koymuş hayvanat bahçesi yapmış, kimi zaman da orospularını yerleştirip genelev olarak kullanmış, yani herkes için mühim bir yapı. Taşları porfire; erguvana çalan bir taş, İstanbul’a yakışan, istanbul’lu bir saray. Şimdi restorasyonda, kapısı kilitli, kilitli kapıyı zorlayıp içeri girdiğimde niye içeriye girmenin yasak olduğunu anladım; içerde bir amca, içinde bulunduğu bina hakkında en küçük bir fikre sahip olmayan iyi bir amca, benim tuvalet taşlarıma benzeyen taşları çekiçliyordu, pek yakında tekfur sarayının duvarlarında erguvani taşların yerinde göreceğimiz, bembeyaz, temiz pak taşları.
Taşları “temizlemek”le değişir mi bu şehir?
Sarayın hemen yanındaki halı sahada her hafta sonu yağmur çamur dinlemeden güvercin satmaya, güvercin almaya, her güvercinin adını, doğduğu yeri ezbere bilen, sırf güvercinlerle yarenlik etmeye şehrin öbür ucundan gelen, dede hobisini sürdürenler ya da güvercinleri yeni keşfetmiş, aşka düşmüş adamlar değişir mi?

Hiç yorum yok:

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...