18 Aralık 2008 Perşembe

11 aralık 2008


Dördüncü katta olmama rağmen sokaktan, yabancı bir ülkede olmanın verdiği rahatlıkla yüksek sesle konuşan ve herşeye manasızca şaşıran turistlerin sesi, gürültüsü geliyor. Dar bir sokak, suya yakın, 30 adım sonra nehir akıyor şehrin ortasında. 
Günleri, saatleri kaçırmamak için hızlı yürünür, hızlı bakılır yabancı şehirlerde. Şimdi günün sonunda, unutmamak, anlamlandırmak için baştan hatırlıyorum günü, bana kalan imgeleri, hangi köşede ne hissettiğimi. 
Yalnış bir bilgi ile başladım güne, yalnış olmasına sevindim sonra. Serginin adı Cesare Pavese-yaşama sanatı diye yazıyordu, Pavese’nin günlüklerinin (yaşama uğraşı) sergilendiği bir sergi olsa gerek diye düşündüm. Sabah sabah kendimi üzmeye sergi salonuna gittim, hüzün filan değil, bayağı bayağı acı görmeye hazırlamıştım kendimi ki serginin afişini gördüm ; Cesare Pavese ve Torino’su. Mevzu günlükler değil, yazar ve şehri üzerineydi. Rahatladım neredeyse. Kim ister görmek o satırların el yazısı halini, bir adamın yaşamıyla ilmek ilmek uğraştıktan sonra uğraşısında başarısız olmasını ? 
Çok yürüdüm soğukta, alışmaya çalıştım şehre. Sıkıntılı bir ilişki benimki bu şehirle, bu haliyle. Emlakçı gezerken sokaklarını öğrendim ben bu şehrin, yabancılar ofisi, elektrik idaresi, bir arkadaş evi, bir konferans salonu ararken ezberledim sokak adlarını, şimdi boş boş, günü yakalamaya, bildik köşelerde bildik suratları görmeye uğraşmak insanın gücüne gidiyor, sanki eski bir dost uzaktan selam vermiş, hızla uzaklaşmış gibi. Bu hissi atlatmak için yürüdüm, çok yürüdüm. Yüz vermedim tanıdık sokaklara, akşama doğru, fotoğraf makinamı çantamdan çıkarmaya cesaret etmiştim. Utanmadan mehtap ışığında bir Pont neuf fotoğrafı bile çektim. 

Hiç yorum yok:

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...