18 Aralık 2008 Perşembe

14 aralık 2008



Soğuk korkutur beni, hele yağmurla ürkünç bile olabilir. Hele bir de kendimi sokağa çıkmak zorunda hissediyorsam vay halime. Evden çıkmalı, hızlı hareket etmeli ve yine kapalı bir yere girmeliydim, öyle bir yer olmalı ki bu şehirde olduğumu hissttmeliydim. Beaubourg’dan daha uygun bir yer olabilir mi ? Beaubourg sadece bir müze ya da sergi salonu değil, koca bir dünya. İtiraf ediyorum ; sergi gezmedim, kitapçısında vakit geçirdim, kahvesinde kahve içtim, yağmur durulunca Musee Carnavalet’ye gitmek üzere Marais’ye doğru yolaldım. Carnavelet 1548’de inşa edilmiş bir hotel. (aristokratların meskeni manasında). Tarih öncesinden bugüne kadar geniş bir koleksiyona sahip ama ben tabii ki kendimi 18 - 20. yüzyıllarla sınırladım. Marcel Proust’un odasını, Voltaire’in koltuğunu görmek etkileyiciydi tabii ama yalnız olmama rağmen gördükçe yüksek sesle nidalarda bulunduğum uzun koltuklardı. Herbirinin adı farklı ; düşes, kırılmış düşes, sırdaş, prenses… 
Ne çok mobilya, ne çok aksesuar, ne geniş mekanlar…

Hiç yorum yok:

Tirendaz Sokak

--> Tirendaz sokak Molla Şemseddin camii ile başlar, Atıf Efendi kütüphanesi ile biter bir sokak. Şehrin en değerli konumun...